24 Nisan 2015 Cuma

''You’re not old, you’re just happy'”




I was putting (Louis) to bed and told him that even when I’m old and gray and more wrinkly than I am now, I’ll still love him and want to tuck him in. And he asked why I have wrinkles, and I said, ‘Well, I hope some of them are from laughing so much.’ And he touched my face and said, ‘You’re not old, you’re just happy.'”


Ben buna bayıldım. Sandra Bullock M'im en beğendiği yabancı kadın oyuncuydu. Bu sebeple aptalca bir kıskançlık gösterdiğim doğrudur zamanında. Geçenlerde rastlayınca çok hoşuma gitti ve blogda paylaşmak istedim bende.



Sandra 5 yaşındaki oğlu Louisi yatağa yatırırken yaşlandığını ve yüzünde bu günden daha fazla kırışıklıklar olduğunda da hala onu çok seviyor olacağını söylediğinde Louis niye yüzünde şu anda kırışıklıklar olduğunu sorar. Sandra bunların bazılarının çok fazla gülmekten olduğunu söyleyince Louise yüzüne eliyle dokunup, Sen yaşlı değilsin, sadece mutlusun der.



Hepimizin yüzündeki kırışıklıkların çok gülmek yüzünden oluşmasını umalım. Çocukça bir bilgelikle.

2 Nisan 2015 Perşembe

Ayrılık Sevdaya Dahil


Ayrılık Sevdaya Dahil / Attila İlhan




açılmış sarmaşık gülleri

kokularıyla baygın

en görkemli saatinde yıldız alacasının

gizli bir yılan gibi yuvalanmış

içimde keder

uzak bir telefonda ağlayan

yağmurlu genç kadın




rüzgâr

uzak karanlıklara sürmüş yıldızları

mor kıvılcımlar geçiyor

dağınık yalnızlığımdan

onu çok arıyorum onu çok arıyorum

heryerinde vücudumun

ağır yanık sızıları

bir yerlere yıldırım düşüyorum

ayrılığımızı hissettiğim an

demirler eriyor hırsımdan





ay ışığına batmış

karabiber ağaçları

gümüş tozu

gecenin ırmağında yüzüyor zambaklar

yaseminler unutulmuş

tedirgin gülümser

çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var

çünkü ayrılık da sevdâya dahil

çünkü ayrılanlar hâlâ sevgili

hiç bir anı tek başına yaşayamazlar

her an ötekisiyle birlikte

herşey onunla ilgili


telaşlı karanlıkta yumuşak yarasalar

gittikçe genişleyen

yakılmış ot kokusu

yıldızlar inanılmayacak bir irilikte

yansımalar tutmuş bütün sâhili

çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var

öyle vahşi bir tad ki dayanılır gibi değil

çünkü ayrılık da sevdâya dahil

çünkü ayrılanlar hâlâ sevgili




yalnızlık

hızla alçalan bulutlar

karanlık bir ağırlık

hava ağır toprak ağır yaprak ağır

su tozları yağıyor üstümüze

özgürlüğümüz yoksa yalnızlığımız mıdır

eflatuna çalar puslu lacivert

bir sis kuşattı ormanı

karanlık çöktü denize

yalnızlık

çakmak taşı gibi sert

elmas gibi keskin

ne yanına dönsen bir yerin kesilir

fena kan kaybedersin

kapını bir çalan olmadı mı hele

elini bir tutan

bilekleri bembeyaz kuğu boynu

parmakları uzun ve ince

sımsıcak bakışları suç ortağı

kaçamak gülüşleri gizlice

yalnızların en büyük sorunu

tek başına özgürlük ne işe yarayacak

bir türlü çözemedikleri bu

ölü bir gezegenin

soğuk tenhalığına

benzemesin diye

özgürlük mutlaka paylaşılacak

suç ortağı bir sevgiliyle




sanmıştık ki ikimiz

yeryüzünde ancak

birbirimiz için varız

ikimiz sanmıştık ki

tek kişilik bir yalnızlığa bile

rahatça sığarız

hiç yanılmamışız

her an düşüp düşüp

kristal bir bardak gibi

tuz parça kırılsak da

hâlâ içimizde o yanardağ ağzı

hâlâ kıpkızıl gülümseyen

-sanki ateşten bir tebessüm-

zehir zemberek aşkımız