29 Eylül 2013 Pazar

İstanbul Sevdası

Ne zaman İstanbul'da olsam içimde kuşlar uçar. Bu şehrin sevdalısı sadece ben değilim. Gelmiş geçmiş tarihinde pekçoklarını kendine sevdalamış bu güzel şehir. O yaşanmışlıklar var ya bu şehrin bir canı var, bir ruhu dedirten insana, o büyülü güzelliği, dünyanın neresinde, hangi yaşta olursa olsun, eninde sonunda kendine çekiyor insanı. 
    
İstanbul'u dinliyorum gözlerim kapalı;
İstanbul'u dinliyorum gözlerim kapalı;
Kuşlar geçiyor, derken;
Yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık.
Ağlar çekiliyor dalyanlarda;
Bir kadının suya değiyor ayakları;
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
Orhan Veli KANIK (1914-1950) “İSTANBUL’U DİNLİYORUM” şiirinden


Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul!
Görmedim gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer.
Ömrüm oldukça, gönül tahtıma keyfince kurul!
Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer.
Yahya Kemal BEYATLI (1884-1958)“BİR BAŞKA TEPEDEN” şiirinden

Gökyüzü mahallesi İstanbul’un
Süt beyaz bir martıyım açıklarda
Gemilere ben yol gösteriyorum,
Buğday ve ilaç yüklü gemilere
Bir kanat vuruşta bulutlardayım;
Bir süzülüşte vatanım dalgalar
Cahit Sıtkı TARANCI (1910-1956)“BAHAR SARHOŞLUĞU” şiiirinden

Ve uzaklardan seni düşündüğüm bugünlerde
Bakışlarımda akşam karanlığın
Kulaklarımda sesin İstanbul
Ve uzaklardan 
Ve uzaklardan seni düşündüğüm bugünlerde
Sen şimdi haramilerin elindesin İstanbul
Vedat TÜRKALİ (1919) “İSTANBUL” şiirinden

İstanbul’ sevmek ölmek gibi bir şey
Bir ömür boyunca durmadan yanmak
Erimek her gecesinde biraz daha
He sabah alev halinde uyanmak
Ümit Yaşar OĞUZCAN (1926-1984)“İSTANBUL’U SEVMEK” şiiirnden 

Belki de bir akşam serinliğinde bir boğaz manzarasıdır aşk,

27 Eylül 2013 Cuma

Life Time



Zaman çoklu sonsuz. İnsan bu çoklu sonsuz içinde başı ve sonu malum birer yolcu. Zaman yaşamın içinde geriye doğru işlemeyen değerini çokta bilmediğimiz izafi, vektörel bir boyut.  Yaşam ise zaman içinde ilk oksijeni aldığımız anda başlayan ve son karbondiyoksiti verdiğimiz anda biten bir akış ve süreklilik. 

Yaşam zamanın, zaman da yaşamın içinde. Aslında yaşam zamanın ta kendisi değil mi?

Yaşam denen bu zaman dilimi içinde hiçbiri birbirinin aynı olmayan hikayeler başlıyor, yaşanıyor ve sonlanıyor. Benim hayat hikayem mutlu bir çocuklukla başladı. Geriye dönüp baktığımda çok çabuk geçmiş gibi geliyor oysa bu kolajla anlatmaya çalıştığım yaşam hikayem böyle karmakarışık bir hale geldi bir A3 boyutunda. Hayat zaman zaman elimizdeki elma şekerini, dilimizdeki şarkıları, yüzümüzdeki gülücüğü alıp yerine gözyaşlarını, hayal kırıklıklarını, kalp acılarını bırakıyor.Salvador Dalinin eriyen saatleri gibi eriyor zamanda hayatlar.Olgunluk dönemi evlilik, çocuk,iş hayatı derken karambolde geçip gidiyor. Hele özel sektörün insanı sömüren, proaktif koşulları altında aslında hiç istemediğiniz ama pek çok kişinin can attığı bir işte, aklınız evde bıraktığınız çocuklarınızda, ruhunuz yüreğinizin sizi uçurmak istediği yerde didinir durursunuz. Bir robota dönmüşsünüzdür. Dikenlerini kamuflajlamış bir kaktüssünüzdür artık. Elinizin altında taşıdığınız kredi kartınız geçen zamanı yakalama telaşıyla ezilir avucunuzda. Yaşadığınız şehir de bir kadeh zamandır. Bilemezsiniz kim olduğunuz karışır, en büyük isteğiniz kendiniz olabilmek ve bulduğunuz kendiniz gibi yaşayabilmektir. İnsanların sonradan kötü olabileceklerine inanamazsınız aynı sonradan iyi olamayacaklarına inanamadığınız gibi. Tüm insanların özgürlüğüne, eşitlitliğine ve kardeşliğine olan inancınız bir ütopya olarak kalır boğazınıza takılmış bir lokma gibi. Her tercih bir vazgeçiştir bilirsiniz. Bilemediğinizse vazgeçtiğinizde kaybettiğinizin ne olduğudur. Zaman zamanla önünüze serer arsızca gerçekleri, geriye dönemezsiniz...

Bazen karşınıza hiç hesapta olmayan süprizler çıkar, şapkadan çıkan tavşanlar gibi. Bu bazen bir hayalkırıklığı, bazen bir bonus olur. Bazen  bir hastalık, bir batış, bir kayıp. Oysa tam da mutlu olmayı hakettiğinizi düşünmüşsünüzdür. Bozulan süreç, hayatın süregenliğini bozar, yönetmeye çalıştığınız hayatınızı yönlendirmek gitgide zorlaşır. Hayat önde, siz peşinde sürüklenir giderisiniz.

Bulunduğum zaman diliminden geriye dönmek mümkün olsaydı eğer geçmişi geçmişle yaşamak, tercihlerimi, vazgeçişlerimi daha dikkatli, daha bilinçli seçerdim bugünkü aklımla. Ya umut? 

Büyük usta Nazım Hikmet'in dediği gibi 
"Daha son sözü söylemedi hayat, Belki yarınlar, mutlu sonlar var. Yeniden başlamak yorar insanı ama Sonunda kavuşmak mutlu olmak var"
Sevgiyle kalın.

6 Eylül 2013 Cuma

Kargodan Çıkanlar



Godot'u Beklerken; Samuel Barclay Beckett



Ütopya; Thomas More 
Aradan neredeyse 500 yıl geçmesine rağmen, insanlığa, bütün dillerde taht kuran “Yok-ülke ” anlamındaki “ütopya” kavramını armağan eden ve eseri Ütopya'yı yunanca qu (değil) ve topos(yer) sözcüklerinden türeten More, olmayan yer anlamına gelen sözcüğü, bütünüyle akıl yoluyla yönetilen ortak mülkiyete dayalı bir kent devleti hayali olarak kurgulamış.

Kriton, Platon 
Kriton yunan filozof Platon tarafından yazılmış, şehrin tanrılarına inanmayışı ve gençlerin ahlakını bozması gerekçesiyle yargılanan Sokrates’in davası sonucunda çıkan idam kararının ertesinde, öğrencisi aynı zamanda onunla yaşıt ve onun gerçeklerine ulaşamamış bir arkadaşı olan Kriton’un onu hapisten kaçmaya ikna etmeye çalışmasını konu alan bir diyalog.

Bütün Yapıtları(Kağnı,Ses,Esirler), Sabahattin Ali
Bir mahpusu dünya ile hiç alakası olmayan bir zindana kapamak ona en büyük iyiliği yapmaktır. Onu en çok yere vuran şey, hürriyetin elle tutulacak kadar yakınında bulunmak, aynı zamanda ondan ne kadar uzak olduğunu bilmektir. On adım ötede en büyük hürriyetlere götüren denizi dinlemek ve sonra aradaki kalın kale duvarlarına gözlerini dikerek bakmaya, denizi yalnız muhayyilade görmeye mecbur kalmak az azap mıdır?

Ölmeye Yatmak, Adalet Ağaoğlu
Yazar, Ölmeye Yatmak, Bir Düğün Gecesi (1979) ve Hayır(1987)’dan oluşan Dar Zamanlar üçlemesinde,1938’den 1980’lere uzanan dönemin toplumsal, politik dönüşümlerini, aydınlar arasından seçtiği karakterlerin kimliklerine yönelik sorgulamalarıyla  Ölmeye Yatmak romanında ,merkeze koyduğu kimlik olgusunun, karakterlerin arayışlarını, sorgulamalarını yansıtmaktadır.

Toplu Öyküler (Bozbulanık, Topal Koşma, Menekşeli Bilinç), Nezihe Meriç
Kendisine "nezim" diye hitap edilmesinden hoşlanan,  şiirsel bir anlatım tarzı olan, çağdaş türk edebiyatının ilk kadın öykücüsü. Eşsiz anlatımı, üretkenliği ve yaşam sevinciyle örnek alınması gereken bir eebiyatçı.

Semaver, Sait Faik Abasıyanık
"Odanın içini kızarmış bir ekmek kokusu doldurmuştu. semaver ne güzel kaynardı." 
Gene isimsiz insanların mütevazı düşleri, duyguları, umutları. Sait Faik, “Semaver” adlı eserinde dönemin bozulan ve aksayan yönlerini eleştirici bir tarzda kaleme almıştır. İlk hikâyelerinde, olaylara toplumsal bir açıdan bakarak, gözlemci gerçekçiliğe yöneldiği görülür.
"Namuslu adamdı Sait Faik, ömrü boyunca namuslu kaldı. Yalnız namuslu olmakla yetinmedi, insanları değerlendirmede en başta namus ölçüsünü kullandı. (...) yazış tarzında da gene ömrünün sonuna kadar namuslu kaldı. Hiçbir zaman şaşırtma yoluyla, büyük laflar ederek, büyük davaların savunucusu görünerek ilgi ve alkış toplamaya kalkışmadı... Süsleyip, püslemek küçüklüğüne düşmeden düpedüz söyledi..." Yaşar Nabi
"...Küçük şeyleri unutamayanlar, en geri hatıraları da unutamayanlardır. Hafızalarının bu bahtsız kuvveti karşısında hiçbir memleket, hiçbir vatan tutamadan her yeri, her şeyi severek öleceklerdir."
diyen büyük yazarın; ilk kez 1936 yılında yayımlanan hikaye kitabı Semaver yeniden gözden geçirilerek yayına hazırlandı.

Bütün Şiirleri, Orhan Veli
Garip akımıyla Türk şiirine yepyeni bir soluk getiren, Orhan Veli, Bütün Şiirleri ile Yapı Kredi Yayınlarında. Bütün Şiirleri, Orhan Veli'nin Garip, Vazgeçemediğim, Destan Gibi, Yenisi ve Karşı adlı şiir kitaplarındaki şiirlerin yanı sıra, kitaplarına girmeyen ve sağlığında yayımlamadığı şiirlerinden oluşuyor. 

Liste tamam kargodan bugün geldi siparişimiz. Bunlar benim tercihim değil, kızımın bu sene okuyacağı kitaplar. Ancak ben ondan fazla özendim. Elimdeki bitirince sıraya girecekler. Tartışma ve düşünce fırtınası yaratamak için bulunmaz fırsat.