24 Temmuz 2013 Çarşamba

Birikenler


Mim'i sağlıklı beslenme konusunda araştırmalarımız karşımıza doğa hakkında bilmediğimiz o kadar inanılmaz bilgiler çıkarıyor ki. Son olarak Hurma'nın inanılmaz gerçeğini öğrenip yine hayretler içinde kaldım. Hurma ağacının dişil ve eril olarak farklı olduğu biliyormuydunuz. Eril olan hurma cinsinin yaprakları yukarıya doğru kısa ve dik, dişil olanın ise aşağıya doğru sarkık ve uzun oluyormuş.. Sadece dişil olan hurma ağacı meyve veriyor. Hurma ağaçlarının bir diğer inanılmaz özelliği diğer ağaçlar gibi çekirdekten yetişmemesi. Aynı insan gibi yavru vererek ürüyorlar.                                                   
                                                                          

Kış mevsiminde eril hurma ağacından alınan polenler dişil hurma ağacının tepesinde oluşan yarıktan içeri konuyor ve üzeri sarılarak kapatılıyor. Bir süre sonra dişil ağacın gövdesinde çıkan filiz anne hurma ağacının yanına dikiliyor. Yeni yavruyu annenin görebileceği bir yere dikmek zorundasınız. Yoksa yavru ölür, anne de küsüyor ve meyve vermiyor. Ağacın yavrulama adedi de ortalama bir insanın yavrulama adedi kadar. Hurma ağaçlarının biyolojik yapısını okudukça, bir  insanın özelliklerine ne kadar benziyor diye düşünmekten kendimi alıkoyamıyorum. Besin değeri olarak bakıldığında ise ihtiva ettiği  yag, protein, vitamin, mineral vb. değerler insan bünyesinin yaşamını sürdürebilmesi için gerekli olan tüm gıda değerleridir. Bir insan başka hiçbir şey yemeden sadece hurma ile bedeninin uzun süre yaşamasını sağlayabilir.

Son zamanlarda yaşadıklarım, doğanın bana kendini hisettirmesinin bir şekliydi gibi geldi.




"Bazen doğa kendini hissettirmek ister" The Fault in Our Stars türkçeye Aynı Yıldızın Altında olarak çevrilmiş John Green'in kitabı okuduğum en özel kitaplardan biriydi. Bitmesini hiç istemedim. Sona doğru hem okumayı istiyor hem de bitmemesi için ağırdan alıyordum.

Time dergisi tarafından 2012 yılının en iyi romanı seçilmesi, New York Times'in , Amazon ve Indiebound'un en çok satanlar listesine girmesi yada Fan Artı en çok yapılan kitap olması değil benim için özel anlam taşıması. Konusu itibariyle bana, içinde bulunduğum haleti ruhiyeyi ayna tutar gibi göstermesi, bir nevi katharsis yaşayıp tekrar ve güçlenerek geri dönüşümü yaşattığı için özeldi.

Kitabı bitirdikten sonra değil etkisinde kalmak, karşımdaki insanlarla bir "Hazel Grace Lancaster" olarak iletişim kurmaya başladım. Onun gibi düşünmeye, onun gibi cevaplar vermeye... Ne demek istediğimi ancak kitabı okursanız anlayacaksınız. Uykuya dalar gibi aşık olmayı, dünyanın bir dilek gerçekleştirme fabrikası olmadığını, bazı sonsuzların başka sonsuzlardan büyük olduğunu, nostaljinin yan etkilerini, sevginin boşluğa atılan bir çığlık olduğunu ve unutulmanın kaçınılmazlığını, herkesin ölüme mahkum olduğunu ve tüm çabamızın toza dönüşeceği o günü, bir insana yetmenin ne demek olduğunu, bu dünyada incinip incinmeyeceğine dair tercih yapma şansımızın olmadığını ancak bizi kimin inciteceğini seçmeyi, erkeklerin neden erkek filmi sevmemizi beklediklerini düşünerek uzun süre dolandım. " Kalp neredeyse yuva oradadır" sözü üzerine darmadağın oldum. Sizin kalbiniz ve yuvanız aynı yer mi? Yoksa sizde mi darmadağınsınız?

Kitabın yazarı John Green okuduğum üslubunu en beğendiğim nadir zeki yabancı genç yetişkin romanı yazarı. İtiraf etmek gerekirse, kitabı okumak isteyen kızımdı. Ancak başına bir göz atınca yazarın üslubu beni çekti ve kitabı elimden bırakamadım. Yazarın sadece iki kitabı türkçeye çevrilmiş, diğeri Alaskanın Peşinde ( Looking for Alaska). 


John Green ayrıca kardeşi Hank’le birlikte muhteşem bir edebiyat crash-course'u yapıyor. Hazırladıkları, Nerdfighters isimli bir video blogu var. Bundan elde ettikleri gelirleri gelişmekte olan ülkelerde yoksullukla savaş, ağaçların dikilmesi gibi projeler için harcamışlar.


Her zaman oturup yazamıyorum birikenleri hazır yazmaya başlamışken arka arkaya sıralıyorum umarım sıkmam. istanbul'un o rutubetli sıcak yaz öğleden sonralarından birinde Mim'le beraber kendimizi boğazın serin rüzgarına bırakmak için Kuzguncuk sahilinde oturmuş demleniyorduk ki çengelköy tarafından gelen rengarenk yatların yelkenlerini açmış boğazı nasıl şenlendirdiklerine tanık olduk. Öğrendiğimize göre bu yıl 42. si düzenlenen TAYK-Deniz Kuvvetleri Kupası Açık Deniz Yat Yarışları imiş. Hemen objektife sarılıp boğazın şenliğini ölümsüzleştirmek istedim. Çeşme'de sona eren yarışın galibi "Define" isimli yat olmuş bu arada:))






Bizimkiler yer kapma yarışında. Bu alışveriş sepetini çok seviyorlar ama artık yer kavgasından bıktıkları için kim pes edecek oyunu oynuyorlar. Genelde pes eden snow oluyor. Çünkü anne daha dominant karakter.




Bahçemizin çiçekleri. Çocukluğumdan beri pek severim bu çiçekleri. Şimdi tam zamanları. Rengarenk açtılar. Cıvıl cıvıl değiller mi??


Veee temmuz dolunayı. Yılın en etkili Dolunaylarından biri. Ay Kova'nın ,0 derecesindeyken gerçekleştiğinden Kova burcunda. Astrologlar, birikmiş eski işlerin, kapanmamış hesapların, ertelenmiş yükümlülüklerin kaygılarından, ezilmişliğinden uzaklaşarak kendimize duygularımızdan arınmış aklımızla bakacağımız, yüzleşeceğimiz bir döneme gireceğimizden bahsediyor. Yani biraz depresif ve endişe verici bir durumda başlasak da,uzun süredir taşıdığımız yüklerimizi sırtımızdan atabilelmek için çözümler üreteceğimiz bir Dolunay dönemiymiş. Hadi ne duruyoruz başlayalım. nasıl mı? Yüksekçe ama bayağı yüksek bir yere çıkalım. Çıkarken ceplerimize taşlar dolduralım. Sonra doruğa vardığımızda cebimizdeki taşları teker teker, her biri hayatımız boyunca sırtımızda taşıdığımız yükler, sorumluluklar, hesaplar, pişmanlıklar, işler, kişiler olduğunu varsayarak fırlatalım gitsin. Bakın ne kadar rahatlayacaksınız. ben yaptım. Çok işe yarıyor. Denemesi bedava.



Sevgiler






 



1 Temmuz 2013 Pazartesi

Mucizelere İnanır mısınız?


Hayat zaman zaman hepimizin karşısına acı olaylar çıkartıyor. Bu acılarla başa çıkmaya olan direncimiz,  bedenimize ve ruhumuza vereceği keder ve ıstırabın azalmasına hatta bizim böylesine güçlü bir sınavdan daha da kuvvetlenerek çıkmamızı sağlıyor. 

Buna inanmak , mucizelere kapılarınızı aralamak demek inanın. Karanlıkların içinden bazen incecik bir tel kadar cılız kalan ama hiç yok olmayan umudun ışığını hep taşıdım, gördüm, bekledim güneş mutlaka doğacak. Dedim ki, mucizeleri var onun, belki biri de bize dokunur...

Mucizelere inanır mısınız? Ben hep inandım ve yaşadım. Bu sefer biraz zordu bu kadarını hayal bile edemiyordum... Ama,



İşte mucize, Mim'in yaramaz arkadaşı onu terketmiş, nasıl oldu diye sormayın. Ben de bilemiyorum. Bildiğim tek şey o da bunun bir mucize olduğu.

Şimdi zor zamanlarda yıkılıp kalmamanın ödülünü kucaklamakla meşgulüm. Bir Zümrüt-ü Anka kuşuyum şimdilerde. Acılardan ateş oldum, kendi kendimi yaktım, ve kendi küllerimden yeniden doğdum. 
  
Güneşiniz batmış olsa bile umudunuz hep canlı kalsın. Sevgiyle kalın.