5 Ağustos 2012 Pazar

Gizli Anların Yolculuğu Ayşe Kulin

Bu kitap bizimkilerin anneler günü hediyesiydi. Bir iki gün önce anca sıra geldi. Kapak arkasında bana yazılmış özel notta, Ayşe Kulin'i severek okuduğum için bu kitabı özellikle seçtiklerini yazmışlardı. Evet Ayşe Kulin'i severim, çünkü zorlanarak okuduğum felsefi değeri yüksek, alegorik ya da üzerinde düşünmemi gerektiren çok fazla kelime barındıran kitaplar beni romandan alıp başka dünyalara götürür bir müddet sonra yorulduğumu hisseder okumaya ara veririm. Sindirmem lazımdır. Oysa araya serpiştirdiğim Ayşe Kulin tarzı romanlarda tam tersi romanın içine girerim. Ustaca kurgulanmış hayatın içine dalar, kitabı okumayı bıraksam da o hayatın içinde yaşamaya devam ederim. Bu bana inanılmaz bir haz verir.

Gizli Anların Yolcusunu okurken de aynı kolaylıkla romanın kahramanlarının yaşamına daldım. Sayfalar ilerledikçe, tanıdık olduğum Ayşe Kulin anlatımı olsa da nasıl desem,belki romanı bir erkek karakterin ağzından anlatıyor olması, daha önce hiç girmediği kadar ayrıntılı olarak ele aldığı kadın-erkek ilişkileri ve yakınlaşmaları zaman zaman gerçekten bu Ayşe Kulin tarafından mı yazılmış şüphesi uyandırdı bende. Yine de 427 sayfalık roman bütün okuduğum Ayşe Kulin kitapları gibi 48 saatte gece uykusuz kalma pahasına bitirildi.

Romanın her konu başlığında Tekin Gönenç'in kaleminden çıkmış şiirin satırları hoş bir duygu veriyor okura.  Kitap sonla başlıyor ve kahramanın ağzından anlatılarak son buluyordu.  Her bölüm sonu ve bölüm başı arasına konulan geçiş zamanı algılamayı kolaylaştıran bir ustalıkla yerleştirilmişti. Romanın içinde yazılmış bir başka romanın basımıyla ilgili sürecin ustaca anlatıldığı kısımları çok beğendim.

"Hüzün duman rengidir. Yağmur öncesi gök, bu nedenle hep hüznü ve annemi çağrıştırır bana."

"Hayallerimi ben secdeye vardığımda kurardım.Dizimin üstünde doğrulup iki elimi duaya açtığımda kurardım.Allahım derdim senden başka kimsem yok, bari sen anla halimden. Beni kurtar,Beni kurtar,Beni kurtar. Beni babamın pençesinden, hocanın değneyinden, bir de Taci'nin şehvetindenkurtar. Bana bir yol göster, bir kapı arala,bir incecik umut ışığı..."

Yazarın romanın içine yerleştirdiği C.S Tarancı şiirlerine, Richard Bode'nin Ustam Rüzgar romanından alıntıladığı cümlelere, yer yer serpiştirdiği ingilizce deyimlere, Beyoğlu, Newyork, Singapur ve Çin'i tasvir ettiği bölümlere ise bayıldım.

"Rüzgarla bütünleşmek, insanı tüm ahlaki yargılarından arındırıp, dünyayı evi olarak algılamasıdır.Rüzgara uymayı rededen bir denizci,görme, düşünme,hissetme ve içine düştüğü açmaza karşılık verme yeteneğinden yoksun kalır."

"Tersine akıyordu hep içimin ırmakları"

"Nasıl bir Matruşkaydı şu benim memleketim.Güneyinde tangalı turistlerin arasına karışıp denizin, kumun, yazın keyfini sürmüşlüğüm çok vardı da bir başka kapak kaldırıldığında beliriveren siyah-beyaz dünyanın yabancısıydım.Kar beyazı üzerinde, kara çarşaf siyahı"

"Normal bir zaman diliminde yaşamıyorduk.İktidar hoşuna gitmeyen her kurumu ve kişiyi mahvetme usullerini çok iyi kullanıyor.kendi görüşlerine karşı olanları sindirmeyi büyük bir maharetle başarıyordu.Bir zamanlar okumuş olduğum kitaplarda ki, izlediğim filimlerdeki geleceğe dair ürkütücü durum gerçekleşivermişti sanki. Ülke kocaman bir gözaltı halindeydi. Telefonlar dinleniyor, insanlar sudan sebeplerle tutuklanıyor,tutuklulukları yıllara yayılıyordu."

"İnsanoğlu ne yaparsa yapsın, vakit geldiğinde,doğduğu gibi ölüyordu işte! Bu kesin emre ne para, ne güç, ne kudret ne de dualar karşı gelebiliyordu."

"Fırından çıkmış ekmek gibidir yeni basılmış kitap"

"Aşk ne kural, ne ferman dinliyordu, ne ayıp, ne de günah!Duygularına sınır tanımayan biz insanlar, inatla yapımıza, ruhlarımıza aykırı kurallar koyuyor, ayıplar icat ediyor, kendimizi kendi imalatımız kozaların içine istifliyor, sınırlıyor, kısıtlıyor, sonra da bunun ceremesini çekiyorduk?En yakınımızla olan ilişkimizde bile riya vardı üstelik.Ey insanoğlu! Ne onulmaz bir mazoşistsin sen,koyduğun kurallarla sadece kendini incitiyorsun."

"Hangi hayali ülkede yaşıyorsun sen? Hoşgörülü ve sevecen halk masalını bana anlatma. Türkler kendilerine benzemeyen insanlarla komşu olmak istemezler. Ne müslüman olmayanlara, ne eşcinsellere, ne nikahsız yaşayanlara tahammülleri vardır.Türbanlılar türbansızı, başı açıklar, tesettürlüyü mahallesinde istemiyor.Türklerin yarısından çoğu, Yahudileri, Hıristiyanları ve başka dinlere mensup olanları sevmiyor.Bırak başka dinleri, Alevilere bile anlayış gösteremiyoruz."

"Hendel'in Lascia Ch'io Pianga'sının insanın yüreğini paramparça eden melodisi, Farinelli'nin sesinden küçük odanın duvarlarında yankılanarak patlıyornve castratonun kederini halıya,mobilyalara,duvardaki resimlere bulaştırıyordu"

Ayşe Kulin'in benim de en sevdiğim klasik müzik bestecisi Hendel ile Farinelli filminin kahramanıyla özdeşleştirdiği final bölümü kitabı uykuya meydan okuyarak soluksuz bir çırpıda okuyup bitirdiğim bir romana dönüştürdü. Roman hakkında yapılan eleştirilerin çok ağır olduğunu düşünüyorum. Bazi noktalarda, çok fazla gereksiz ve yerine oturmamış senaryoda çıkıntılık yapan bölümlerin olduğuna katılıyorum. Final bölümüne gelene kadar aheste getirilmiş bir senaryonun alelacele karalanmış bir acelecilikle bitirilmiş olması da kabul. Ama bu Ayşe Kulin'in ustalığını görmezden gelmek ve anlatımındaki sürükleyici ve yalınlığı gözardı etmek için yeterli bir excuse olamaz. Neticede ben bu romanı okurken keyifli zamanlar yaşadım. Sadece bunun için bile yazarı alkışlamak istiyorum.

Sevgilerimle.DS