30 Mart 2011 Çarşamba

Yaşama Sevinci

Rüzgarın ılık ılık esmesi, güneşin bembeyaz köpük köpük bulutlar arasından başını çıkartıp gülümsemesi, etrafa yayılan yemyeşil örtü, birbirleriyle yarışırcasına cıvıldaşan kuşların telaşlı ötüşleri, her an güzel bir şeyler olacakmış gibi yüreğini kıpır kıpır eden insanın.

Kışın kasvetli, soğuk havasından çıkılmıştır bir kere, yağmur yağsa bile güzeldir, bahar yağmurudur çünkü, bilinir ki çabucak geçer.



Bir nevi doğayla birlikte yeniden doğum heycanı yaşatır insana, yeşeren umutlarla bahar mevsimi yaşam sevincidir.


O halde yüzünüzü güneşe dönüp, bol köpüklü bir kahve eşliğinde, baharın keyfini çıkarmaya ne dersiniz?

17 Mart 2011 Perşembe

Leylek kedimize ne getirdi?


Leylekler her zaman insan yavrusu getirmiyormuş.Bunu kedi kızımıza küçük bir bebek kedi geldiğinde anladık. Daha önce blogumu takip edenler hatırlayacaktır, bir küçücük simsiyah kediciğin kapımızı çalıp, kalbimizi nasıl fethettiğini. Şimdi o küçük kızımız anne oldu. Bir türlü kısırlaştıramadım. İçimden gelmedi. Anne olma hakkını ve duygusunu elinden almak istememiştim. Ergenlik yaşına gelince başlayan kızgınlık dönemlerinde hem onun sıkıntısını gidermek, hemde yaşının biraz daha büyümesi için veterinerimizin önerisiyle kızgınlığını baskılayan haplar kullandık. Ancak üniversiteden bir veteriner hekim ahpabımızın uyarısıyla bu hapların kist yapma ihtimalinin yüksek olduğunu, hormonlarının normale dönebilmesi için doğum yapmasının gerekli olduğunu öğrendik. Bebekler için adresler bulununca damat adayına sıra geldi. Çok yakışıklı bembeyaz upuzun tüyleri ve çok iyi huylu İran-Ankara melezi arkadaşımın kedisi kızımıza en uygun görülen damat adayı oldu. Başta kızımız çok hırçın davrandı. Çok sinirliydi ve yemeden içmeden kesilince damadı evine geri götürdük. Ancak o gittikten sonra arkasından ağlamaya, miyavlamaya başladı. Tekrar damadı eve davet ettik ve tam 58 gün sonra leylekler kara kızımıza bembeyaz bir yavru getirdi. Ben hiç ihtimal vermemiştim ama, gittikçe değişen hareketleri ile acaba mı? sorusu uyandı. Başta bir hafta kadar aş erdi. İki hafta sonra memeler belirmeye büyümeye başladı. Dördüncü haftadan sonra serin yerlere iki seksen uzanmalarla devam etti.İştahı arttı. Her şeyi seçerek az az yiyen kedimiz doymak bilmez oldu. Gerçi annemi bebek gelene kadar inandıramadık o başka. Bizim kedi sürekli her kapıda dışarı çıkmak için hazırlananın yanında bitip dışarı çıkmak istedi. Hatta bir sefer bahçedeki ağaçlara tırmandı. Kuşlara sinir oluyor. Onları yakalamak istedi.Ama o kadar tepelere çıktı ki inmeyi beceremedi. Bayağı yüksek bir daldan dört ayak üstüne düştü. Bir seferde karlara çıkmak istedi. Karların arasında atladı zıpladı. Bir ara gözden kaybettim. Bir saat onu aradım. Neyse ki birşey olmadı bebeğe.

Doğum zamanı geldiğini anlamadım aslında. İki gün sürekli miyavladı. Benden yardım istiyor gibi bir hali vardı. Doğumdan bir süre öncede mırıl mırıl kedilerin keyifli olduklarında çıkardığı gibi mırıldanıyordu. Ben doğum yapacağına ihtimal vermedim. Evin kuytu iki köşesine doğum için yer hazırlamıştım ama bizimki beğenmemiş olacak ki benim yatağa gidip yorganın içine girdi. Tahmin etmedim doğum yapacağını, içeride bilgisayar odasından bizim kızın çağırdığını duydum. Kalkıp bakmaya gittim ki oda bana doğru geliyor. Gel bak sana ne göstereceğim der gibi beni yatağa götürdü. Bir de baktım miniminnacık bir beyaz kedi yavrusu. Her şeyi kendi halletmiş sessiz sedasız. Yavruyu temizlemiş, göbek bağını bile kesmiş. Bu mucizeyi görmek lazım. İnanılmaz bir durum. Bir kediyle bu şekilde anlaşabilmek inanılır gibi değil.
Kitap kulübümüzde son okuyup tartıştığımız kitap Desmond Morris'in Çıplak Maymun isimli kitabıydı. Desmond Morris bir hayvan bilgini. Çıplak maymun'da bir hayvandan başka birşey değil diyor.
"Homo- Sapiens, bilgisini ne kadar çoğaltmış olursa olsun yine çıplak maymun olarak kalmış, davranışlarını ne kadar soylu nedenlere dayarsa dayasın, yine de ilk baştaki o pek soylu olmayan güdülerden vazgeçememiştir. Bu nedenle bütün gelişimi boyunca biriktirmiş olduğu genetik mirası bir omuz silkmekle sırtından atamaz. Bu gerçeği kafasına iyice yerleştirdiğinde, rahatlayıp, daha eksiksiz bir hayvan olacaktır. Bu hayvan bilgininin ona yapabileceği en büyük yardım da budur"

Ve ben bu kitabı okuduğumda paleontologların gözünden insana (çıplak maymununa ) bakıp bir de kediciğimle bu inanılmaz tecrübeyi yaşayınca, insanoğlunun tüm evrim sürecine, eriştiği zeka düzeyine rağmen, tüm memeli hayvanlar gibi biyolojik bir benzerlikle dünyaya gelişi, doğanın birbirine benzer hayvansal davranış kuralları içinde hareket edişi karşısında Morris'in tüm saptamalarına hak verir buldum kendimi. Biyolojik yapımızı yöneten doğanın kurallarına aykırı davranarak, egemen tür olma özelliğimizi yitirmeye ve hem kendi soyumuzu hem de diğer canlıların soyunu tüketmeye doğru hızla yol alıyoruz. Çünkü inanılmaz bir hızla çoğalıyoruz. İnsan zekası, insan ömrünü iki katına çıkarmayı başardı ve inanılmaz bir hızla çoğalmakta. Desmond Morris'in "Doğanın tüm uğraşılarına ve uyarılarına rağmen, bu ürkütücü gidişle yakın bir gelecekte evrende yaşama ihtimali olan başka bir gezegen bulunamaması halinde çıplak maymunun soyunu sürdürebilmesi için ne acıdır ki dünya üzerindeki bütün canlıları yok etmesi gerekecek" fikrine tamamıyla katılıyorum.

4 Mart 2011 Cuma

Dalgalar




Dalgalar
Masonit tuval üzerine yağlıboya,
50x40cm ©Mart 2011, Defne Soysal


Mikro kosmostan makro kosmosa kadar bulunduğumuz evrende hayat kendi ritminde danseder. Dalgaların kıyıya vurması gibi coşku, tutku, huzur ve hüzün kimi zaman dingin kimi zaman coşkun, kimi zamansa deli dalgalarla gelir, gönlümüzün kıyısına vurur. Kimi zaman sınırsızlığın simgesi, kimi zaman isyanların sesi olur.

Benim denizimde dalgalar dalgaları kovalar, sanki ruhumdaki coşkudan, tutkudan, huzurdan, hüzünden oluşan karmaşayı durdurmak istercesine, bir metronom gibi ardı ardına birbirleriyle yarışırcasına sahile kadar coşkuyla ulaşır, sertçe vurduktan sonra sakinleşip geri çekilirler. Gönlümün dalgalarını resmederken dalgaların sahile vuruşlarıyla içimdeki coşkunun, tutkunun, huzur ve hüznün karmaşasından kurtulup rahatladığımı, iliklerime kadar yayılan huzurun hafif tuzlu tadını, iyot kokan kokusunu hissederim. Duygularıma eşlik eden martılar yarışırlar dalgalarla rüzgara inat, hayata inat mutlu ve özgür. Bir dalga olup karışasım gelir enginlere. Derin maviliklerinde kaybolmak, bembeyaz dalgasında köpürmek isterim. Bir dinginlik hissi, bir huzur, bir yaşama sevinci yüreğimin ta derinlerinde hissederim.
Eğer hissediyorsam, varım, yaşıyorum.
sevgili kardeşim Cansın Erol'un dediği gibi

HÜZÜN
Hüzün zaman zaman deli dalgalarla gelir
Gönlümün kıyısına vurur
Aşınan kayalar gibi ruhum
yorgun suskun öylece durur
Islak kumlara yazılmış hikayeler
Ummana karışır silinir yavaş yavaş
Her dalga ömrümden bir şeyler koparır
Ağır ağır sönen gönlüm
sakin koyları özler
Son kum tanesi olana kadar
Hüzün zaman zaman deli dalgalarla gelir
Gönlümün kıyısına vurur
Son kum tanesini alana kadar

Şiir: Cansın EROL
Beste:Prf Dr Selahattin İÇLİ