22 Şubat 2011 Salı

Kar



KAR tuval üzerine yağlıboya 50X70
©Şubat 2011,

Kış akşamlarını hep sevmişimdir. Özellikle kar yağıyorsa ve güneş kar yağışına eşlik ediyorsa, kar ile güneşin vedalaşmaları hep zor olur. Gecenin karanlığı çökmeden, giden güneşe parıldayan gözyaşlarıyla veda eder kar taneleri. Bu manzara beni hep mutlu eder.
Bu sene kar yağmadı benim memleketimde, ben de resme döktüm kar denilen o beyazlığın içimde ki yansımalarını. Belki de kış mevsiminin tek mutluluğunu.
Beklediğim, özlediğim kar yağmaya başladı. İşte şimdi kış anlam kazandı.
Sevgiyle

17 Şubat 2011 Perşembe

Çekiç


Sabah erkenden uygunsuz bir tarzla (yaklaşık 20 saniye zile basılı tutarak) kapım çalındı.Gelen elektrik şirketi sorumlusu bir genç, 'elektriğinizi kestik' dedi. Otomatik ödeme talimatıyla bankaya verdiğim elektrik ödemelerimin bir faturasının ödenmemesi üzerine çok sevgili özelleştirilmiş elektrik şirketi benim ödemelerime bakmadan, lonkkkk diye elektriğimi kesiyor. Vay be dedim küçük Amerika olduk, kapitalizmin en son aşamasını yaşıyoruz, çağ atlamışız da haberimiz yokmuş!
Yalvar yakar saat 14:00 e kadar ödenmemiş faturayı faiziyle ödemek koşuluyla açtırdım elektriğimi. Adam azrail gibi, 'saat ikide geleceğim eğer yatırmadıysanız elektriğinizi keseceğim' dedi. Bu arada ihaleyi kazanan şirket kesilen elektriği yeniden açmak işlemini 3 katına çıkarmış. Bankayamı kızayım, elektrik şirketine mi bilemedim. Bu tür işlemleri internetten yaparım hep ama bu sefer dedim elimde resmi bir belge olsun, PTTye gidip ödeyeyim. Söylene söylene gittim. O sırada radyoda dinlediğim, seri halde devam eden tutuklama haberlerine bir yenisinin eklenmesiyle canım daha da sıkıldı. Hele tutuklama sebebi hemen hepsinde olduğu gibi düşünceleri ve söyledikleri ille de bizim istediğimiz gibi olacak diye düşünen çekici elinde bulunduranları rahatsız ettiği için. İktidar sahibi olmak elindeki çekici nasıl kullandığınla alakalıdır. Bir de hangi yolla o çekici eline aldığın. Ama asıl önemli olan, iktidara gelmek, iktidarda kalmak kadar önemlidir. gerçek güç, bulunduğun mevkiden güç almakla sağlanmaz. Gerçek güç, bulunduğun mevkiye donanımlarınla güç katmaktadır. Aksi halde mevkiyi güç olarak görenlerin elindeki çekiç, kafalarına dooonnnkkk diye iner.
Ben bunları düşüne koyarken gelmişim PTTnin önüne. Garibim iki gişede iki gariban memurum kapının dışına kadar uzanan kuyrukla başa çıkmaya çalışıyor.Derken dayanamadı bir tanesi, 'sistem çok yavaş çalışıyor, doğalgaz için gelenler beklemesin, elektrik için gelenler sistem çok ağır işliyor bekleyecek' dedi. Vay be dedim, çağ atlayan memleketimin sistemi ...
Kanal D'de 11.15 sıralarında yayınlanan "Doktorum" programına katılan Yıldız Kenter, söz sırası kendisine geldiğinde konuşmaya şöyle başladı.
"Bu bir canlı yayın. Şu anda söyleyeceklerimi kesemezsiniz. Yayınlamak
zorundasınız. Hapishanede olan Mustafa Balbay bana bir mektup
gönderdi. Aylardır kendisini görmek için Silivri'ye gitmekteydim.
Mektubunu okudum. İnsanları sorgusuz sualsiz hapishaneye tıkıyorlar.
Mustafa Balbay'a destek olmak için buradayım. Bu haksızlığa karşı
çıkmak isteyen herkesi peşimden gelmeye çağırıyorum. Ona destek
olmalıyız..."
Ben artık dayanamıyorum, işlemeyen bir adalet sisteminde, insanın en ilkel duygusu korku salınarak zaten konuşamayan , susturulmaya çalışan insan topluluğunda, kendi geleceğini, çocuklarının ve hatta torunlarının geleceğini üç beş kuruş ekmek parasına ipotek edenlerin, yıllarca çağdaş Türk kadınını layık olduğu seviyeye çıkarma çabalarını bir el darbesiyle tarumar edenlerin arasında, gözleri kapalı, çağ atladık masalıyla uyutulan, bindiği dalı kestiğinin farkında olmayan kalabalığın zekasında yaşamaya isyan ediyorum. İleri demokrasiden bahsedenler, kavram olarak bütün düşüncelere, dinlere, etnik kökenlere, kısacası insanları birbirinden ayıran farklılıklarına rağmen bir bütün olabilmenin ancak ve ancak bu farklılıklarıyla insanlara tahammül etmek olduğunu bilmiyorlar mı? Herkesin düşüncesinin aynı olmasına zorlayan aksi taktirde elinde tuttuğu çekiçle birilerinin kafasını yaranlar, bilmeli ki bir toplumun birlikte yaşayabilmesi ve uzlaşabilmesini sağlamanın temel ayağı, farklı dil,din ırk, cins ve kültürden insanların, din, vicdan ve düşünce özgürlüklerinin olduğu ortamda ileri demokrasiden sözedilebilir, yoksa, zorla aynı düşünce söylem ve eylemde olmaya zorlamayla, korkutarak hiç değil.
Kardeşçe ve sevgiyle kalın,

12 Şubat 2011 Cumartesi

Diyet Yapmak


40 yaş insana, olgunluğun, pozitif bakış açısının, sakinliğin, dinginliğin yanında ağarlaşmış bir metabolizma, azalan ostrojen, yerçekiminin etkisinin gözle görüldüğü bir cilt ve bel kenarlarında, karında yoğunlaşan bir genişlemeyi de hediye ediyor. Hatırlıyorum annem tam bu yaşlarda birden kilo almış ve o incecik silüeti yerini etine dolgun bir şekle dönüştürmüştü. Yaş itibari ile hiç beğenmezdim bu halini. Başının etini yerdim. Şimdi bu yaşlar da anlıyorum ki bu bu doğanın kaçınılmaz bir döngüsü. Bir de üstüne troid problemleri girince vay halinize. Eğer bir önlem almazsanız farkına varmadan bir anda 10 kilo fazlasıyla karşı karşıya bakışıyor oluyorsunuz baskülün tepesinde.
Hani şu yeni model arabalarda emniyet kemeri sinyali var ya, diyorum ki kiloların emniyeti içinde böyle bir uyarı sistemimiz olsa. En çok bu uyarı sisteminin gerektiğine inanıyorum. Çünkü farkına bile varmadan üstümüze binen kiloları, etekleri, pantolon ve gömlekleri giyerken anladığınızda çok geç kalmış oluyorsunuz.
Kaçınılmaz olarak çevreden gelen , Şaşırma ünlemi ile söylenen, "Arkadan tanıyamadım, sen biraz kilo mu almışsın" gibi yada direk muhatabı olduğunuz," Ne kadar inceciktin" gibi sözlere maruz kalınca kaçınılmaz çözüme karar vermek zorunda kalıyorsunuz. "Diyet yapmak". Kelime olarak bile son derece sevimsiz olan Diyet yapmak fikri benim için bir düşünce olarak bile çok yorucu bir süreç.Üstelik bu sürece zorunlu olarak girmeniz gerektiğini düşünmek, aniden acıkmanızı sağlayacak kadar güçlü sinyaller gönderir beyninize.
Diyet yapmaya başlamak bile zorken sürdürmek nasıl mümkün olabilir?
İşte bu konuda uzmanların önerdiği 4 sihirli anahtar var. Ben de bunları uygulayarak fazlalık 10 kiloyu vermeyi ve sizlerle de paylaşmayı arzu ediyorum.


Bence bu dört anahtarın en önemlisi ve cesaret vericisi
1)Kendinize verdiğiniz sözü tutmak

Başarılı olmak için kendinizi anlamalı ve kilo kaybetmeyi hedeflediğiniz sürece odaklandırmalısınız. Öyleyse, başlamadan önce kendinize bazı sorular sormak, kendi gerçeklerinizle yüzleşmeniz gerekir. Mesela: Bunu yapmaya hazır mıyım? Bu içten gelen bir motivasyonmu? Aksiliklerle ve olumsuzlarla baş ederek bu süreci devam ettirebilecek miyim? Tastamam hedefime odaklanabilecek bir süreçte miyim? Şayet iş değiştirmek üzereyseniz yahut dikkatinizi dağıtacak bu türde geçiş dönemlerinin arifesindeyseniz, söz gelimi, çözülmemiş uzun vadeli kişisel sorunlarınız varsa bu sizin kilo kaybetme disiplinini doğrudan etkiler. Sonuç olarak, kendinize hazır olduğunuzu her anlamda taahhüt etmelisi niz. Birileri istedi, baskı yaptı, yahut sizi zorladı diye değil, buna ihtiyacınız olduğunu siz düşündüğünüz için... Ve hazır olana dek, ihtiyacınız olan sabrı kendinize gösterin... Hiç bir şeyin jet hızıyla gerçekleşmeyeceğini, uzun süren başarıların uzun süren hazırlık ve çalışmaların ürünü olduğunu daima anımsayın... Ve en önemlisi, kendinizle sözleşin... Çünkü insanın kendisine verdiği sözü tutması kadar nefis birşey yoktur!


2)Amacınızı unutmayın!


Nasıl kilo vereceğinizden önce, ne kadar kilo vereceğinize odaklanın. Kilo aralığınıza bakarak, içinde bulunduğunuz durumu isimlendirin. Normal kiloda mısınız? Aşırı kilolu musunuz? Yoksa obezitenin kapılarına mı dayandınız? Porsiyon ölçünüzü belirleyin ve günden güne azaltın. Hareket, sağlıklı beslenme sürecindeki bir insanın hayatına dahil etmesi gereken unsurlar arasında. Her zaman jimnastik salonlarına gidemeyebilirsiniz. Bunun yerine televizyon başından kalkmanız ve yarım saatinizi ev içinde bile olsa yürüyüşe ayırmanız size fayda sağlar.




3)Kişisel gerçeklerinizi göz önünde bulundurun

Kişilik, yiyeceklere yönelimlerimizde doğrudan rol oynar. Eğilimlerinizi bilemek, sizi kendi zaaflarınıza karşı korumanın ilk adımıdır.

Atak: Eğer ataksanız elinizin hemen altında duran ve bir çırpıda ağzınıza atabileceğiniz şeyleri kendinizden uzaklaştırın. Tek lokmalık kurabiyeler, buzdolabında hazır bekleyen börekler, dondurucunun elinden 5 daki kada kurtulabilecek hazır pizzalar gibi...

Unutkan: Eğer yediklerinize dikkat etmeyen biriyseniz (örneğin heyecanla bir program seyrederken önünüze gelen yiyeceğe bakmadan ya da önemsemeden ağzınıza atıyorsanız) sizi o an için ayıltacak bir uyarana ihtiyacınız var. Örneğin belki de siz "Hey! Bu yediğim faydalımı?" diye her defasında kendisine sorması gerekenlerdensiniz...

Gergin: Eğer ileri düzeyde kaygılı bir insansanız, yeme içme konusu sizin için ayrı bir tepki alanı... Çoğu kişi kendisini yiyerek yatıştırır. Çoğu da kendisine zarar verecek denli aç kalır.

İnatçı: Keskin kişilikler, kilo verme konusunda diğer gruplardan daha başarılıdırlar. Çünkü kural koyucular kendileridir. Zamanlama, organize olma ve ayarlama konusuda bu kişilik grubunun üzerine yoktur.

Sosyal: Kendi evlerinde bile sosyal olan kimseler mönülerini misafirlere göre belirlediklerinden düzenli bir liste uygulamaları zorlaşır.


4)Çift güç

Diyet ve egzersiz Sıklıkla karşılaşılan bir soru vardır: "Önce diyet mi gelir, egzersiz mi?" Diyet, sevimsiz bir sözcüktür. Egzersiz ise, caydırıcı ve korkutucu bir anlam taşıyor. Ancak siz sağlıklı olmaya karar verdiğinizde, yaşam tarzınızla ilgili bir şeyleri gözden geçirme niyetini beslemektesinizdir. O halde birini diğerine tercih etmektense, onları etkileştirmek en doğrusu olacaktır. Öyleyse, doğru beslenme ve egzersizin kombine olmuş hali form tutmak için eşsiz bir birleşimdir.


Haydi kolay gelsin.

Uzman görüşü: Taylan Kümeli 19.10.2010 tarihli www.doktorlariz.biz isimli siteden alınmıştır.

11 Şubat 2011 Cuma

Gelincik Tarlası


Ressam: Claud Monet
Eserin Adı: Gelincik Tarlası
Yapım tarihi: 1873
Orijinal Ebadı: 50 x 65 cm
Tekniği: Tuval Üzeri Yağlıboya

Siz hiç gelincik tarlası gördünüz mü? Dünyada görüp görülebilecek belki de en güzel manzaralardan biridir.O güzellikten gözlerinizi ayıramazsınız.Hele bir de rüzgar esiyorsa, kıpkırmızı yaprakların hepsi birden dalgalı koskoca kırmızı bir denizi andırır. Nefesinizi bile tutarsınız. Oturup saatler boyu izlemek istersiniz. Kıpkırmızı bir mutluluktur gelincik tarlaları. Alev alevdir. Sahip oldukları renkten midir bilinmez, insanın içine kıpkırmızı bir heyecan, bir coşku verirler. Birden koşup aralarına girmek, hepsini toplamak gelir içinizden. Avucunuza sığdırabildiğiniz kadar toplarsınız. Ancak o kadar asil, naif, ve kırılgandırlar ki topraktan ayrılınca yaşayamazlar, bükülüverir boyunları, dağılıverir yaprakları.
Cocukluğumda duvarımızda asılı Claude Monet'in Gelincik tarlası isimli tablosu yer etmiştir hafızama. Annemi çağırıştırır bu tablo. Mayıs çiçeğidir Gelincik. Hep anneler gününde açar. Onun için annelerin çiçeğidir Gelincik.Bu tabloda anneme benden hediye.

ჱܓჱܓ
Gelincik Tarlası
Masonit tuval üzerine yağlıboya, 50x60cm
©Şubat 2011, Defne Soysal

10 Şubat 2011 Perşembe

Özgürlük

Helal olsun kalemi kıran elinize.
Ama kaçmak çözüm mü sizce?
Bu aynı oltaya takılmak demek.
Oysa haykırmak, duymak ve görmek için
Burada olmak gerek.
Sırası geldiğinde...
Defne Soysal

Ben(im) Serüvenine Yolculuk


Bu güne kadar konusu farklı farklı çok sergi gezdim ama böylesine ilk kez rastladım. Pek çok boyutta kendini tanıma serüveninin baş aktristi olarak mıknatısın iğneyi çektiği gibi ben de bu sergiye merakla ve kendimi görme biçiminin bu farklı boyutuna o iğne misali çekilerek gittim.
BODY WORLDS ve Yaşam Döngüsü, Plastinasyon yoluyla dönüştürülmüş 200’ü aşkın kadavranın gerek derisi soyularak, gerekse tüm organları ayrı ayrı sergilemek suretiyle, insan bedeninin formunu, güzelliğini, işlevini ve potansiyelini sergiliyor.

Dr. Gunther von Hagens, öldükten sonra bir beden-bağış programı kapsamında bağışlanmış bedenleri plastinasyon yöntemi ile daha önce hiç görülmediği biçimde gözler önüne seren plastinatlara dönüştüren bir bilim adamı. Tabi kendisi için farklı çevrelerin (Konunun Din, meslek etiği, ekonomik çıkar vs. gibi boyutları düşünüldüğünde) farklı tanımlamalar da var. Sergi bu açıdan da düşündürmeyi başarıyor.(!) Araştırmadım ama, Eski Mısır uygarlığında mumyalama işlemleri ve Rönesans çağı anatomistlerinin yöntemleri bu doktora ilham vermiş olabilir.
Gunter Von Hagens'in yöntemi Plastinasyon sürecinin ilk adımı, tüm bakterileri öldürüp çoğalmayı durdurmak için kullanılacak formalinin atardamarlardan pompalayarak çürümeyi durdurmak. Diseksiyon araçları kullanarak ayrı anatomik yapıları hazırlamak üzere deri, yağ ve bağ dokuları çıkarılıyor.
İkinci adımda vücut suyu ve çözülebilir yağlar, bir çözücü banyosuna (örneğin bir aseton banyosu) koyarak vücuttan çözülüyor.

Üçüncü adım reaktif bir polimer çözeltisine batırılarak vakum tankına konuyor. Vakum, örnekten asetonu çıkarıp polimerin her bir hücreye işlemesine yardımcı oluyor.
İşlem bu kadar basit. Sonra anatomik yapı teller, iğneler, pensler ve köpük bloklar yardımıyla sabitleniyor. Sertleştirilme ise gaz, ışık veya ısı ile yapılıyor. Bütün bir vücudun Diseksiyonu ve Plastinasyonu yaklaşık 1.500 çalışma saati gerektirmekte ve normalde tamamlaması yaklaşık bir yılı almaktaymış.
Sergide geçirdiğim o üç buçuk satte, insan bedeninin yani BENim yaşam döngüsü içinde, daha anne karnına düştüğüm andan itibaren, hayat içinde yaşarken, değişimimi, büyümemi, olgunlaşmamı, doruğa ulaşıp, solmaya başlayacağım ve giderek tükeneceğim serüveni yaşadım. Duygularımı ifade etmekte zorlanıyorum. Hem bir mucizenin bu kadar gözle görülür hale gelmesi, hem dünyaya gelişimiz ve gidişimizin yolculuğunun tanıklığını yapmanın şaşkınlığı, ölmüş bedenlerin bebek yaşındakiler dahil her yaştan, sağlıklı sağlıksız bedenlerin ibret öykülerinde hissettiğim hüsranın yanı sıra ömür uzatma araştırmalarındaki en son bulguların heyecanı böyle bir çabaya katkı sağlayan ve benim beni tanımamdaki katkıları için ve bilime adanmış bedenlerin sahiplerinin cesaretleri için son olarak, bu mucizeyi bana kadar ulaştıran Dr.Gunther von Hagens için şapka çıkarttım.
Neler gördüğümü sorarsanız?
Hücre bölünmesi ile iki haftalık ile neredeyse dokuz aylık arasında plastine edilmiş hayret verici embriyolar ve ceninler, döllenmeye ve doğum öncesi gelişme sırasında bedende yaşanan sarsıcı “yaşlanma” sürecini,
Bedenin tüm elemanlarının bebeklikten çocukluğa ve ergenliğe, gençliğe, orta yaşa, menopoza, antreoporaza, yaşlılığa ve ölüme kadar ki gelişimi, tüm gelişimin doruk yaptığı 20 li yaş döneminde bedenin yaratacağı mucizevi gücü
Doğumda ve yaşamın ilerleyen bölümlerindeki görme duyusu ve görüşe, katarakt ve retinal göz hastalığından muzdarip Empresyonist ressamlar Claude Monet ve Edgar Degas’ın görüşünün bozukluğunda ortaya çıkan resimlerinin bilgisayarlı simülasyonlarını. Stanford Üniversitesi Oftalmoloji Profesörü Dr. Michael Marmor’un uzmanlığına başvurularak yaratılan bu teşhir, Monet’nin Giverney manzaralarının yaratımı sırasında karşı karşıya olduğu sorunlar ile Degas’nın Saçını Kurulayan Kadın tablosunu etkileyen görme sorununu ortaya çıkarıyor.

Dünyanın farklı yerlerinde, yaşayan en yaşlı insanların bulunduğu coğrafi kümeler(Japonya’nın Okinawa bölgesinden, Sardinya’daki Ovodda’ya ve Pakistan’ın Hunza bölgesine kadar) hakkındaki bulguları.Sonuçta az yemek, ama her şeyden gereken oranda yemek, şekerin vücuttaki proteini parçalayarak yaşlanmaları hızlandırdığı, taze sebze ve meyvanın beden üzerindeki sağlık verici etkisi, antioksidanların faydaları, vücuda faydalı olduğunu düşündüğümüz bazı maddelerin nasıl zararlı hale dönüştüğüne dair bilgiler, bilgiler, bilgiler....

Ama beni en çok şaşkınlıkta bırakan bedenime dair öğrendiğim bilgiler oldu.Neler mi bunlar:
*Ortalama kadın yumurtalığı, 2 milyon yumurta içerir. Her biri sayısız kuşağın genetik koduna sahiptir
*Kadınlar, yüksek ostrojen seviyeleri sayesinde daha iyi koku alırlar
*Bir kadın, ömrü boyunca dünyaya 35 çocuk getirme kapasitesine sahiptir.
*Göz, tüm vücuttaki en hızlı tepki veren kastır. Saniyenin 100’de biri sürede kasılır.

*Gülümsemek 17 kası kullanırken, kaş çatmak 43 tane kullanır
*Vücuttaki en küçük kasın boyutu 1,3 mm’den azdır. Stapedius adındadır ve kulak zarından iç kulağa titreşimleri gönderen üzengi kemiğini harekete geçirir
*Vücuttaki en güçlü kas, kabaetinizdedir (büyük kabaet kası)
*Dil, vücuttaki en güçlü kaslardan biridir
*Çene kemiğiniz vücuttaki en sert kemiktir
*Doğduğunuzda 350 kemiğiniz vardı. Çocukluk evresinden sonra 144 tanesi birbirine kaynadı.
* Hemen hemen 7 yılda bir, vücudunuz bir tam iskelete denk olacak şekilde yenilenir.
*Gülmek ve öksürmek, omurganıza yürümek veya ayakta durmaktan daha fazla yük bindirir.
*Kalp vücuttan çıkarılsa da atmaya devam eder. Parçalara bölünse bile kaslar atmayı sürdürür
*Kalp, saate 284 litreden fazla kan pompalar
*Kalp ömür boyunca yaklaşık 2,7 milyar kez çarpar
*İnsan vücudunda neredeyse 96.500 kilometre kan damarı bulunur
*Alyuvarlar saniyede 2 milyon adet hızında oluşurlar
*Beyin, ölümden yaklaşık 37 saat sonrasına kadar elektrik dalgaları ile sinyal göndermeyi sürdürür
*Beyin, 15 yaş civarına geldiğinize büyümesini durdurur
*Ortalama bir erkek, 68 kilogramlık bir ağırlığı korumak için ömrü boyunca yaklaşık 50 ton gıda yer
*Vücudun çok yağlı bir yemeği sindirmesi 6 saat sürerken, karbonhidratlı bir yemeği 2 saatte sindirir.
*Ortalama insanda yemeğin özefagustan (yemek borusundan) aşağı inmesi 8 saniye sürer, ince bağırsakta 3-5 saat, kalın bağırsakta 3-4 gün kalır
*Mideniz, kendi ürettiği asitte sindirebilmek için her 3 günde bir yeni bir zar üretir
*Ortalama insan, ömür boyu 330 milyon litre hava solur
*30 yaşın altındaki insanlar, 80 yaşın üstündekilere göre iki kat fazla oksijen alırlar
*Bir yetişkinin ağırlığının % 60’ından fazlası sudur

Kesinlikle kağıt kalemle gidip notlar almak lazım. Fotoğraf ve telefona izin verilmiyor. Önemli bir uyarı da salonun çok soğuk olması. Yaklaşık 17 C civarında. Kalın giyinmenizi tavsiye ederim. Bu serüveni kaçırmayın derim. 20 Şubata kadar devam ediyor.
Body Worlds
BODY WORLDS & Yaşam Döngüsü
Şaşırtıcı Gerçekler

4 Şubat 2011 Cuma

New York Times Bestseller


PLATON BİR GÜN Kolunda Bir Ornitorenkle BARA GİRER isimli felsefeyi mizah yoluyla anlamayı ve sevdirmeyi amaçlayan, felsefi kavramları esprilerle nasıl pratik yaşama uyarlandığını, aslında yaşamın bir felsefe, felsefenin de bir mizah olduğunu anlatan güzel bir kitap.
Ardından gelen NIETZCSHE ÖLDÜ, Bir Hipopotam Olarak YENİDEN DOĞDU... isimli ikinci kitap, yaşamın, özelliklede bir gün sona erecek olan bir yaşamın anlamını, öleceğimizi bilmenin yaşamımızı nasıl etkilediğini ve bu konuda aklınıza gelecek pek çok soruyu akılları gıdıklayan bir yöntemle irdeliyor.
Özellikle ikinci kitabı okuduktan sonra çok rahatladığımı söylemek isterim. Bütün kaygıların, mutsuzlukların, tatminsizliklerin altında yatan bilinç altı sebebin ölüm korkusu olduğunu, ancak insan doğasının bir gün öleceğini bildiği yaşama sıkı sıkıya bağlı olma içgüdüsünün getirdiği çelişkinin, sınırlı bir yaşamdan sorumlu tutulma baskısının insanda yarattığı kaygıyı yenmenin bu korkuyla yüzleşmek olduğunu anlatıyor kitap.

Felsefe kelimesinin, okuması ve anlaşılması zor metinlerin, uç noktalara varan düşünme, soru sorma jimlastiğine ve bir rehberin yol göstericiliğine ihtiyaç duyulan daha çok akademik alanda kalmaya zorlanmış olduğu için , pratik yaşamla bağı kurulamıyor. Oysaki felsefeyi yaşamdan, yaşamı da felsefeden ayrı düşünmek ve/veya koparmaya çalışmak, insana yapılan kötülüklerin başında gelir. Çünkü felsefe, bilgiye aç olanların, körükörüne değil sorgulayarak bilgiyi arayanların ve yaşayanların, hayatın sadece biyolojik ve maddi ihtiyaçların karşılanmasından ibaret olmadığının bilincine varmış, düşünen, tartışan, eleştiren, anlamlı olarak evet, hayır diyebilen, özgür ve özerk olarak seçim yapıp karar verme yetisini kazanmış kişilerin gerçekleştirebileceği düşünsel bir etkinliktir.
Thomas Carthcart ve Daniel Klein Harvard'lı iki felsefe profesörünün yazdığı bu iki kitap felsefeyi entellektüal çevrenin tekelinden kurtarmak çabalarının bir ürünü diye düşünmeden edemiyorum.
Felsefe kelimesinin Yunanca Philia ve Sophia sözcüklerinden geldiğini biliyormuydunuz. Philia: sevgi, Sophia ise bilgelik demek. Philosophia bilgiyi, bilgeliği sevmek anlamına gelir. İnsan olmanın gereği, temel ihtiyaçların giderilmesi aşamasından sonra insanın ruhsal, manevi ve bilişsel varlığının gelişiminin başlamasıdır. Yaşamı amacını ve nasıl yaşanması gereği üzerine sorgulama gerekliliğine ulaşmış, kendi yaşam kaynaklarını anlamlandırmak ve zenginleştirmek isteyen beyinler için felsefe tam anlamıyla bir kılavuzdur.
Bana göre toplumsal bir kültürün içinde yer alıp da, temelinde insanın olduğu her noktada, somut yada soyut, bilinçli yada bilinçsiz, açık veya kapalı bir felsefi düşünce olmaması mümkün değil. O halde felsefeyi insandan, insanı felsefeden uzaklaştırmak çabası neden? Kuyunun dibinden bakıp, gökyüzünün kuyunun ağzı kadar olduğunu sananlara gökyüzünün büyüklüğünü farkettirecek iki değerli kitap sunulmuş bize. Felsefeyi yadsımak, kötülemek, çabaları küçümsemek ise, kurbağa olarak yaşamayı seçmektir bana göre...