24 Ocak 2011 Pazartesi

Sakıncalı Piyade


Bugün 24 Ocak 2011Pazartesi... Bundan tam 18 yıl önce soğuk karlı bir Ankara sabahı, vicdanı olan her insanı dehşete düşüren bir haber duyuldu.Işıklı her daim gülen yüzüyle aydınlık düşünceleri ile hatırladığımız eğilmez kalem araştırmacı-gazeteci Uğur Mumcu evinin önünde park halindeki özel aracına konulan patlayıcı maddenin patlaması sonunda bu hain suikastle hayatını kaybetmişti. Hatırladığım kadarıyla eşi ve henüz bebek olan çocuğunu arabaya bindirmeden önce kendi binmişti arabaya. Bilemiyorum güvenlik sebebiyle mi yoksa hepimizin yaptığı gibi bebeğini arabaya bindirmeden önce ısınması için mi önce binmişti. Benim için bu haber, insanlığı, dürüstlüğü, araştırmacı gazeteciliği ve yazarlığı ile büyüdüğüm. aydınlandığım, ülkemin sorunlarını ve problemlerini anlamamda, kişiliğimin, siyasi görüşlerimin olgunlaşmasında örnekler aldığım değeri büyük bir insanı kaybedişimdi. Öyle bir insandı ki, yaşadığı sürece, her zaman doğruların arkasında oldu. "Terör, insana, binlerce yıldır edinmeye çalıştığı insanlığını unutturur. Onu, adalet ve demokrasiden uzaklaştırarak, öç alma duygularının tutsağı yapar."diyerek terörizmin karşısındaki net tavrini sergiledi, irtica ile mücadele etti.
Uğur Mumcu'yu kalleşçe yok ettiklerini zannedenler, öç alma duygusuyla insanlığını unutanlar... Düşünceleri bu yolla yok edemeyeceğinizi hala anlamadınız mı. Uğur Mumcu ve onun gibi kendileriyle birlikte düşüncelerini ve seslerini yok ettiğini sandığınız insanların yazdıkları kitaplarıyla, düşünceleri ile hala bize rehberlik etmekte olduklarını anlamalısınız. Sevgili Uğur Mumcu imzalı 3 nisan 1981 olarak tarih atılmış Silah Kaçakçılığı ve Terör, Temmuz 1979 Çıkmaz Sokak, ocak 1979 Büyüklerimiz ve 18 temmuz 1977 Sakıncalı Piyadeyi çıkarıyorum kütüphanemden.İşte düşünceleri, sözleri ve savunduğu değerleriyle Uğur Mumcu karşımda. Yok edemediniz... Edemezsiniz. Sakıncalı Piyadeyi yazdığında biliyordu ki savaş durumunda en önde giden ve en ön safta dövüşendi Piyade. Kendisi vurulsa da onu vurmak için yerinden çıkan düşman, kendini açık ederek yok edilecek.
Kitapta anlattığı ve dönemin yazarı Aziz Nesin'in büyük taktirini kazandığı Sakıncalı Piyade isimli kitabında, Piyade kendisiydi. Ağrı Patnos’daki işkence dolu günlerini günlerini muhteşem bir mizah anlayışıyla anlatır bu kitabında.
Uğur Mumcu, bizim toplulumumuzun Sakıncalı Piyadesidir. En önde giden, kötülükle, cehaletle, hıyanetle, sömürüyle, irticayla ,silah kaçakçılığıyla, çetecilikle, derin devletle göğüs göğüse çarpışan, canını verse de düşünceleri ve idealleriyle her daim toplumumuza işik tutacak bir piyade.
Bizler, Uğur Mumcu'nun izinde onun kitapları, düşünceleri ile yetişmiş insan onuruna sahip bizler oldukça her 24 Ocak Uğur Mumcuların dirilişi olacak.
BİR İNSAN ÖLÜNCE ÖLMEZ,ONDAN BAŞKALARI UZUN SÜRE BAHSEDERLER.BİR GÜN BİR YERDE ADI SON DEFA GEÇER, BİR DAHA HİÇ ANILMAMAK ÜZERE. İŞTE O ZAMAN GERÇEKTEN ÖLÜR İNSAN...
Julie Romans

Bugün her zamankinden daha çok anıyoruz seni Sevgili Uğur Mumcu. Işıkların gözümüzü kamaştırıyor, bulunduğun yerden...

Sevgilerimle,

22 Ocak 2011 Cumartesi

Yeni heyecanlar


Bugün itibariyle sessizliğimi bozuyorum.Çünkü dün akşam müthiş bir olayla karşılaştım ve bunu sizlerle paylaşmaya değer buldum.Şöyle başlayayım anlatmaya.
Kronikleşmiş Ankara hasreti çeken bir tutkun olarak, doğduğum büyüdüğüm şehri hep özlerim. Kader mi desem, seçimler mi desem beni başka bir şehre atsa da kan çeker derler ya, doğduğum şehir beni öyle çeker zaman zaman...O sebeple Ankara'da henüz gencecik bir kız çocuğuyken gittiğim Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Konserleri benim için cuma akşamlarının vazgeçilmeziydi. Ben kadrolu bir seyircisi idim senfoninin.Gidemediysem ya hasta yada çok önemli bir engelim var demekti.Neyse rüzgarın beni savurduğu başka başka şehirlerde ben bu özlemimi cuma akşamları radyo3 ün başına geçip CSO'nun konserlerini gözüm kapalı 2 saat boyunca dinleyerek gideririm.Dün akşam da aynen böyle yaptım.Ama dün akşam her akşamdan farklıydı.Her hafta rutin geçen konserler gibi tanıdık bir isimle tanıdık bir piano tınısıyla başladı konser.Gülsin Onay Rahmaninof çalıyordu. Her zaman ki gibi muhteşemdi.İkinci yarıda Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası eşliğinde Hava Kuvvetlerinin 100’üncü Yılı onuruna uzun bir çalışma sürecinin sonunda Hava kuvvetlerinin bu anlamlı gün için Can ATİLLA’nın 1 sene öncesinde kendisinden istenen bestesi "Korolu Senfonik Poem"'in ilk prömiyeri seslendirilecekti. Hep özenmişimdir, bir bestenin ilk kez icrasına tanık olmak ne kadar büyüleyicidir.Hele beste bu kadar muhteşemse. Büyülendim. Dinlediğim yerden nefesim kesilircesine dinledim. Can Atilla'nın içinde hüznü, kırılganlığı ama bir o kadar da umudu hissettiren notalarının, Elif Gökalp'in pürüzsüz sesiyle ve Elif Gökalp'in tabiriyle, "korkunç güzel" bir beste olmuştu. Bu duygumda abartılıyım diyemeyeceğim çünkü kızım içeriden duyup "anne bu ne güzel bir müzik"diye seslendi.İşte sizlerle paylaşmak istediğim, beni yeniden yazmaya sevkeden heyecanım buydu. Konser arasında yayınlanan canlı röportajda Can Atilla müziği bestelerken Hava Kuvvetleri için çok önemli olan F4 uçaklarına bindiğini ve kalkış sırasında çıkan sesin ve uçuştaki hislerinin notalara döküldüğünden bahsetti. Bu kadar güzel bir senfoni isim verilmeden dinletilse asla bir Türk besteciye ait olabileceğine ihtimal vermezdim. Bütün önyargılarımı yıkan, beni bir Türk olarak onurlandıran bu güzel adamın her yapıtı birbirinden güzel. Hangi birini anlatsam, Renklerin dansını mı, Işığa Doğru'yu mu? Aşk-ı Hürremmi mi?, Puslu bir gece'yi mi? yoksa, Mevlana 800.yıl orotoryosunu mu? hamamda ilk gözyaşları mı?Ben Can Atilla'yı takibe devam edeceğim.
Sevgili agzi bozuk dusmani iyi olup olmadığımı sormuş. Size teşekkür ediyorum, bu kadar ince, bu kadar iyi, bu kadar sevgi dolu olduğunuz için. Gördüğünüz gibi iyiyim, ama beni bunca zamandır heyecanlandıran ve sizinle paylaşmaya değer bir olay bekledim. Sizin gibi dostlar oldukça benim kalbim hep sevgiyle atıyor olacak.
Sonra bir heyecanı da Hüznün Tadı
Zarifçe edaüntürk şuşunun öyküsü
yolun neresindeyim(serrose)
Hayat izlerim den gelen kartlar. Mihriban, Nedret, Eda, Şule, Sergül,Özlem hepinize çok teşekkürler. Kartlarınızla hayatıma heyecan kattınız. Hepinizi sevgiyle kucaklıyorum blog dostlarım DS