29 Ekim 2010 Cuma

Aydınmısın?



Bu gün 29 ekim 2010.Cumhuriyetin ilan edilişinin üzerinden 87 yıl geçmiş.Dile kolay.
Ancak çocukluğumda beni heyecanlandıran sihirli sözcük bugün bana bir yürek sızısı hissettiriyor. Heyecan.... Milli duygular.... Tek yürek olarak hissedilen o müthiş güçlülük duygusu, yerini azınlık yüreklerde korkulu bir sızıya bırakmış durumda. Umut...umut dersen, O var işte. İyiki de var. Çocuklarımın saf gözlerinde ellerinde ve yürekleri üzerinde taşıdıkları kırmızı beyaz bayraktan yansıyan ışıkta var o UMUT...Türk çocuklarımın masum gözlerinde...
Şimdilerde ne yapacağını şaşırmış, benim gibi düşünenlere sevgili Rıfat Ilgaz'ın şu şiiri bir UMUT olur mu bilmem ama beni çok yüreklendiriyor.
AYDIN MISIN?
Kilim gibi dokumada mutsuzluğu
Gidip gelen karakuşlar havada
Saflar tutulmuş top sesleri gerilerden
Tabanında depremi karagüllerin
Duymuyor musun?

Kaldır başını kan uykularından
Böyle yürek böyle atardamar
Atmaz olsun
Ses ol ışık ol yumruk ol
Karayeller başına indirmeden çatını
Sel suları bastığın toprağı dönüm dönüm
Alıp götürmeden büyük denizlere Çabuk ol

Tam çağı işe başlamanın
doğan günlere
Bul içine tükürdüğün kitapları yeniden
Her satırında buram buram alın teri
Her sayfası günlük güneşlik
Utanma suçun tümü senin değil
Yırt otuzunda aldığın diplomayı
Alfabelik çocuk ol
Yollar kesilmiş alanlar sarılmış
Tel örgüler çevirmiş yöreni
Fırıl fırıl alıcı kuşlar tepende
Benden geçti mi demek istiyorsun
Aç iki kolunu iki yanına korkuluk ol

12 Ekim 2010 Salı

Hayata ne renk bakıyorsunuz?


Bana ilginç geldi zira hep düşünürüm bazı insanlar çok kolay karar verdikleri halde, bazılarımız bir türlü karar veremez. Kararsızlık benim için çoğu konuda söz konusu değildir. Çabuk karar veren bir insanım. Etrafımda bazı kararsızlar da beni çileden çıkarır. Karara varmak için sizden akıl danışana akıl sunmak, kararsızlara katlanmaktan daha rahatsızlık verici gelir bana.
Zaman zaman üzerinde düşündüğüm bu konuda geçenlerde bir yazı okudum. Bilimsel olarak açıklanmış ki, psikologlar, insanları dünyayı algılama konusunda ikiye ayırıyor.
1)"gri"
2)"siyah-beyaz"
Hayatı "Gri" gören insanlar iki zıt hissi aynı anda hissediyormuş.Bir konuyla ilgili farklı düşünceleri birlikte değerlendiriyor ve sık sık bir duygu ikilemi yaşıyorlarmış. Duygu ikilemi yaşayan insanlar siyah-beyaz düşünenlere göre daha uzun sürede sonuca varıyor hatta karar vermekten kaçınabiliyormuş.Gri düşünenler karar verme sürecinde uzun zaman kaybetseler de, tartışmaları her yönüyle değerlendiriyor, empati kurabiliyor ve daha yaratıcı olabiliyormuş. Negatif olaylar karşısında pozitif şeyleri de göz önünde bulunduruyor dolayısıyla istismara uğradıkları ilişkilerde bile ilişkiye son vermekte zorlanıyorlarmış.
"Siyah-Beyaz" düşünenler ise daha kolay karar verebiliyor ancak tek bir görüşte takılı kalınca alternatif çözümler üretemeyebiliyormuş. Çok hızlı karar vermelerine rağmen, sadece kendileri için önemli olan özelliklere odaklandıkları için ilişkilerinde çatışmalar yaşayabiliyorlarmış.
Tabii mantıksal olarak burdan hareketle ilişkilerinizi daha bilimsel incelemeye tabi tutabilirsiniz. Ben bu günden sonra ilişkilerime iki renkli bakmak yerine biraz daha tek renkle bakmayı denemeliyim sonucunu çıkarıyorum. Tabii grinin tonunu iyi ayarlamak kaydıyla. Siz ne dersiniz?

11 Ekim 2010 Pazartesi

10.10.10 10:10



Ne günlere kaldık.Çok değil şunun şurasında 23 sene önce bir bebek dünyaya gelmek istediğinde bırakın ne zaman doğacağını, kız mı erkek mi olacağını dahi bilemezdiniz. İlk bebeğim doğduğunda bir hafta isimsiz kaldı o yüzden.Biz ona cinsiyetine uygun bir isim bulana kadar. Hatta hatta 15 sene evvelsi bebeğinizin kız olacağını bilmiş olmanın dayanılmaz mutluluğunun yanında, burcunun ne olacağına karar verebilir miydiniz?
Bunları neden yazıyorum. Bir aile dostlarımız, bebeklerinin dünyaya gözlerini açacağı günü, saati ve ismini bebek yapmaya karar vermeden önce belirlemişler.Şimdi bu bebecik,10.10.10 ve saat10:10 da dünyamıza gözlerini açtı. Ne günlere kaldık dedim yaaa!....

9 Ekim 2010 Cumartesi

Sonbaharın Diyalektiği


Sonbahar geldi.Hazan mevsimi.Doğa suya muhtaç. Su umut. Doğa, su ile yeşermeye, gençleşmeye uğraşsa da, bir yalancı bahar yaşatıyor bu nafile uğraş. Onu kızıla, sarıya, toprak rengine dönüştürüyor.Doğanın genetiğindeki o olaganüstü armoniyi sezinliyenler için, doğanın kendini yenileme diyalektiğini gözler önüne serdiği bir mevsim Sonbahar.İçinde bilgeliği, hüznü, hoşgörüyü, sabrı, umudu, barındıran bir melankoli.

Şu ara hazan mevsimi yaşayan üç insanla birlikteyim. Aynı doğa gibi onlar da hazan mevsimi sürüyorlar. Sallanan sandalyelerinde otururken, yaşanmış anılarını belleklerinin en derin köşelerinden çıkarıp, yalancı baharı yaşıyorlar.
Sonbahar mevsimi insanın doğaya, doğanın insana açılan penceresi.
Doğa ölürken yavaşça, aslında yaşam dörtnala koşmakta. Ağaçlar yapraklarına insanlar saçlarına veda ederken ne kadar hüzne boğulsa da, yaşama tutunma gayreti o hızda artıyor
Onlarla yokoluşu değil, yaşama sıkı sıkıya tutunmayı, yeniden canlanış gayretini izliyorum. Terkedilmişliği, ihaneti, vefasızlığı yüklemeden, yaşamın ta kendini görüyorum sonbaharda.
Ağaçlar yapraklarını dökerken tohumlarını da bırakırlar toprağa. Yeni tohumlar taze fidanlar verecektir gelecek bahara.Her insan benim yaşlılarım gibi, tohumlarını attılar yeni nesillerin.Onlar umudun ta kendisi oldular, şimdilerde hüznün ta kendisi oldukları gibi.